“Amerika’yı ve Amerikan halkını kontrol eden biz Yahudi halkıyız.” (Ariel Şaron İsrail eski Başbakanı )
Dünya nüfusunun sadece yüzde 0,2’sine (2018 verilerine göre bu yüzde 0, 2’yi rakamsal olarak karşılığı yaklaşık 18 Milyon) tekabül etmesine rağmen nasıl oluyor da dünyaya yön verebilmektedirler?!
Bir avuç Yahudi’nin; dünya ekonomisine, medyasına, sanat ve sinema sektörüne, akademi dünyasına ve ticaret hayatına bu denli etki altına alabilmesinin izahı nedir?
Bunlardan da önemlisi, yüzde 0, 2’lik bir nüfus oranı ile “yenidünya” düzeni adı altında dünyayı tek elden yönetme hayaline kapılabiliyorlar? Bu soruların yanıtlarını ve bu müthiş güce nasıl ulaşıldığı, nedenleriyle birlikte ortaya koymaya çalışalım.
Ancak, önce Yahudilerin başarılarını biraz daha ayrıntıya girerek ortaya koymaya çalışalım. Yahudiler, dünyanın önde gelen medya ve yayıncılık sektörünün yaklaşık yüzde 25’ini fiilen ellerinde bulundururken, etki bakımından bu oran çok daha yüksektir. Nobel ödüllerini alanlarında birçoğu yine Yahudi’dir.
ABD’nin gelmiş geçmiş tüm başkanları, bakanların ise ciddi bir oranı Yahudi’dir. (Bu mevzuu “Siyonist Evangelist Örgütler Hedef Dünya Hakimiyeti adlı kitabımızda ayrıntılı olarak ele almıştık.) Dünyanın en önemli televizyon kanalları; gazeteleri, ajansları, üniversiteleri, ekonomi dergileri ve ekonomiye yöne veren kredi değerlendirme kuruluşları ile BM,NATO,Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası kuruluslar Yahudilerin elinde bulunmaktadır. Yahudiler; sanatta, müzik sektöründe, bilimde, eğitimde, sinema sektöründe, icatta, üretimde, gıdada söz sahibidir. Sigmund Freud, Karl Marks, Albert Einstein, Kristof Kolomb, Alman Filozof Hegel gibi alanında en tepede olan isimlerin birçoğu Yahudi olması asla tesadüf değildi. Başarılarının arkasında, kimilerinin iddia ettiği gibi Yahudi ırkının salt zeki olması yatmamaktadır. Başarılarının arkasında yatan en önemli faktör kutsal kitaplarıdır. Zira rehber aldıkları bu kitapların birçok babında, Yahudilerin üstün bir ırk olduğundan bahseder.
Yahudi olmayan milletlerin hükümetleri; emellerine ulaşmak için ele geçirilmesi ve diğer milletlerin, kendilerine hizmet etmekle mükellef “varlıklar’” olduğundan bahseder. Bunun açıklaması şudur; Yahudi, amacına ulaşmak için acımasız olabilir. Yahudi dışındakilerin malları gasp edilebilir. Yine kitaplarında, Hıristiyanlık ve İslam’ın aksine zenginliği ve gücü teşvik etmektedir.
Yahudiler, Tanrı Yehova‘nın kutsal kitap Tora‘nın kendilerine vaat ettiği topraklara ve dünya hâkimiyeti hayaline ulaşmak için güce ihtiyaç duymaktalar. Güç ise, zenginlikle elde edildiği için Yahudiler ticarete çok önem vermişlerdir. Yahudilik, ahretten ziyade dünyaya öncelik vermektedir.
Yahudilikte yoksulluk, insanı dünyadan uzaklaştırmakta ve amaca ulaşmada başarısız kılan bir günah olarak görülmektedir.
Yahudiler, “dinlerine” sadakatle bağlı bir topluluktur. Zenginliği ve dünya hâkimiyetini onlara emreden dinlerinin tavsiyeleri doğrultusunda hareket etmişlerdir. Öncelikle eğitime önem verdiler. Onlarda okuma yazma oranı oldukça yüksektir.
Bu özellikleri, onlara oldukça yararı olmuştur. Okuma yazma bilgi demektir. Bilgi ise, ticaretin olmasa olmazlarındandır. Bilgi ile faiz hesaplamaları arasındaki ilişkiyi iyi kurdular. Faiz hesaplamalarını öğrendiler. Faiz, ticarette kolay yoldan “haksız kazanç”elde etmenin yoludur. Haksız kazanç anlayışı elbette Yahudiler için geçerli değildir. Onların kutsal kitapları, zenginlik için her yolu mübah görmektedir. Bu anlayış, İslam dininde geçerli olan bir kaide değildir. İslam; faizi haram kazanç olarak görmektedir. Gerekçesi ise; haksız yoldan, emek sarf etmeden, alın teri dökmeden elde edilmesidir.
Yahudiler; Hz. Muhammed’in: “geçimimizi helal yoldan temin için ne gibi işler yapalım?” diye soran ashabına: “Ticaret yapın, çünkü rızkın onda dokuzu ticarettedir.” diyerek yol gösterdiği gibi ticari faaliyetleri önemsemiş, birbirlerini ticaret yapma hususunda teşvik etmişlerdir. Amaçlarına ulaşma yolunda hiçbir ahlaki değer tanımadıkları için acımasız olmuşlardır. Kurnazlık onların en önemli vasıfıdır. Yahudiler ticarette, kurnazlık ve acımasızlıklarını bilgi ile bütünleştirdiler.
Bankacılık sistemini ellerinde bulundurmaları ve bu sistemi yaratmış olmaları onlara büyük avantajlar yarattı. Ülkeleri birbirleriyle savaştırdılar. Her iki ülkeye borç para verdiler. Yüksek faiz oranlarıyla alacaklarını tahsil ederek milyonlarca dolar kazandılar. Aynı şekilde ulusal ve uluslararası arenada şirketlere ve bireysel olarak kişilere de yüksek faiz oranlarıyla borç verdiler.
Zenginliklerinin arkasında yatan en önemli etkenlerden biri buydu. Bir diğeri etken ise, petrol gibi katma değeri olan alanlarda kurdukları şirketler aracılığıyla Müslüman ülkeleri sömürmeleri olmuştur.
Diğer milletler, daha ziyade tarım ve zanaat işleri ile meşgul olurken Yahudiler: “Ticaret yapın çünkü rızkın onda dokuzu ticarettedir” anlayışının gereğini yaparak zenginleşmişler, dünyada söz sahibi olmuşlardır. Ayrıca, Nazi Almanya’sında maruz kaldıkları ‘sözde soykırım’ üzerinden mağduriyet algısı yarattılar. “Mağduriyeti” çok başarılı bir şekilde kullanarak kendileri için avantaja çevirmeyi bildiler. Sözde soykırım ifadesini bilinçli bir şekilde kullandım. Zira soykırım iddiası çok abartılı bir söylemdir. Almanya’da yaşayan Yahudilere karşı oluşturulan baskı ve kısmi cinayetler “kutsal topraklara” göç etmelerini sağlamak amacıyla kurgulanan tiyatrodan ibarettir.
Bu tiyatronun planlayıcısı ve finansörü Siyonist Rothchild’ten başkası değildi. Hollywood yapımı filmleri, siparişle yazdırdıkları çok sayıda kitap ve makale ile mağduriyet edebiyatını oldukça başarılı bir biçimde işlediler. Mağduriyet algısını kitlelere ulaştırırken sahip oldukları medya gücünü göz ardı etmemek gerekiyor. Dünyaya pompalanan bu mağduriyet algısı sayesinde Avrupa ve Amerika’da birçok kapı onlara açılmıştır. Hıristiyan dünyasından önemli destekler gördüler. Korunup kollandılar.
İsrail’in yaptığı katliamlara, soykırıma ve zulme karşı gösterilen tepkilere Antisemitizm; yani Yahudi düşmanlığı yaftası yapıştırılmakta ve tepki gösterenler susturulmaktadır.
Dünyanın en zenginleri arasından oldukça fazla Yahudi’nin olması tüm bu izahattan sonra şaşırtıcı olarak görülmemelidir.
Yahudilerin, güçlü ve zengin yapan bir diğer özellikleri de amaçlarına ulaşma yolunda herkes elini taşın altına koyması, davaları için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamalarıdır. Aralarında düşeni kaldırmak, dayanışma içinde olmayı görev saymaktadırlar.