Gençler, bir toplumun geleceğidir. Her toplum, geleceğini emanet edeceği nesilleri milli ve manevi değerlerine bağlı; imanlı, ihlaslı, donanımlı, bilgili, kültürlü, üretken, sorgulayan, gelişmeleri ve dünyayı kavrayabilen bireyler olarak yetiştirmeyi hedef edinmek zorundadır.
Vatanını ve milletini seven, sorgulayan, beynini kiraya vermeyen ve hiçbir şart altında kişisel menfaatini ülkesi ve milletinin menfaatinden önde görmeyen birey yetiştirilmesi eğitimin ana hedefi olmalıdır.
Yarınlarımızı kendilerine emanet edeceğimiz gençlerimizi ne kadar dinine, vatanına, geleneklerine bağlı ve sorgulayan bireyler olarak yetiştirebilirsek istikbalden o derece emin olabileceğiz.
Geçmişte ülkemde ‘mutlu azınlık’ olarak tarif ettiğim ve on yıllardır idareyi elinde bulunduran kesim; sözüm ona ‘Batılılaşma’ adı altında Batı ile işbirliği içinde gençliğimizin manevî ihtiyaçlarını görmemezlikten geldi. “Dindar nesil” yetişmemesi için akla ziyan uygulamalara yeltendi.
Kültür emperyalizmi bu topluma dayatmak suretiyle sadece gençlerimizi değil, tüm toplumu hedef almak istemişlerdir. Bu sinsi yayılmacılıkta kullanılan araçlar daha çok kitle iletişim araçları olmuştur. Bununla hedeflenen, ülkelerin kültürlerinin zayıflatılması ve yeni bir kültürün dayatılmasıdır. Yeni kültürle kastedilen, kokuşmuş Batı kültürüdür.
Kabul etmek gerekir ki; yabancı müzik, dizi, sinema ve benzeri birçok aracı kullanarak neslimizi İslam’dan, milli ve manevi değerlerimizden uzaklaştırmayı büyük oranda başarmışlardır!
Son yıllarda milli şuura sahip olmayan, benliğinden ve özünden uzaklaşmış, milli meselelerde bile milli bir duruş ortaya koyamayan yığınlar; kültürel dejenerasyonun başarıya ulaştığının bir kanıtı değil midir?
Sözde Ermeni Soykırım meselesi gündeme getirildiğinde, “Ermeni soykırımı yapıldı” diyerek ülkesini ve tarihini kirletme yarışına girenlerden…
Bayır Bucak Türkmenlerine, MİT Tır’larıyla silah gönderen ülkesine operasyon çeken ihanet çetesi ve destekçilerine…
Türkmenlere gönderilen MİT Konvoyunu durduran hainlerin servis ettiği görüntü ve bilgileri yayınlayanlardan…
Ülkesini Batı’ya Jurnalleyen gazeteci, siyasetçi ve sanatçılara…
Ülkeye ve Milletimize yönelik tertiplenen her operasyon ve terör eyleminde, tertipleyenleri değil de ülkesini sorumlu tutanlara…
Milli bir duruş sergilememiz gereken birçok olayda ülkesinin yanında değil de dış mihrakların ve yabancı ülkelerin yanında olduğunu açık açık yazan, söyleyen insanlardan…
Sosyal paylaşım sitelerinde Türkiye aleyhine paylaşımlarıyla ülkesini yerden yere vurmaktan hicap duymayan nesil bizim neslimiz olamaz!
Bu nesille ‘2023, Büyük Türkiye’ hedeflerine ulaşmamız mümkün değildir!
Dış mihrakların maşası haline gelmiş. Yaşadığı topraklara ve onun değerlerinden uzak, topraklarının kıymetini bilmeyen, yabancılaşmış, başka güçlerin çıkarlarının taşeronu, piyonu, olmuş bunca insanımız ne zaman türemiş?
Tam da bu soruyu kendime sorarken birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyaç duyduğumuz Milli Mücadele dönemi gözümün önüne geldi.
O dönemde de ülkesine yabancı, Batı sevdalısı ve ülkesinden ziyade hayranlık duyduğu ülkelerin hizmetinde olan bir gazeteciyi hatırladım. Kendisi o dönem materyalist felsefenin ve batıcılık akımının önde gelen ismi, Avrupalılaşmaktan ateizme kadar toplumun değerlerine muhalif görüşleriyle ve ülkesine ihanet etmesiyle simge olmuş bir isimdi!
Bahse konu kişi; Azılı bir Abdülhamid düşmanı, İngiliz Muhibler Cemiyeti kurucusu, İctihad Mecmuası’nın sahibi. Millî Mücadele’ye katılmadığı gibi, İngilizlere ajanlık yaptığı ileri sürülen, “Târih-i İslâmiyet” adlı kitabı ile İslâm karşıtlığında zirve yapan; “Türk ırkının ıslahı için Avrupa’dan damızlık erkek getirilsin” diyebilecek kadar ileri giden, Çanakkale zaferinin ardında, işgal kuvvetlerini kastederek: “medeniyet kapımıza kadar geldi, biz geri teptik” diyecek kadar aidiyetini kaybetmiş olan dönemin ‘önemli’ gazetecilerinden biri olarak kabul edilen Abdullah Cevdet’ten başkası değildi.
Abdullah Cevdetlerin çoğaldığı ülkemizde geleceğimizden endişe etmeliyiz!
Endişe etmeliyiz ve hangi etnik köken ve inanç aidiyetine sahip olursa olsun, yaşadığı topraklara ve onun değerlerine sahip, topraklarının kıymetini bilen, kendi halkına ve değerlerine yabancılaşmamış, onun geleceği için fedakârlık yapabilen ve bireysel çıkarlarını ülke ve millet çıkarlarının önüne koymadan ülke ve millet çıkarlarıyla buluşabilme bilincini, becerisini ve duyarlılığını gösterebilen, entrika ve oyunlara gelmeyen, başka güçlerin çıkarlarının taşeronu, piyonu, oyuncağı olmayan…
Ülkesini her türlü vesayetten uzak tutan, oynanan oyunların farkına varan; hiçbir güç karşısında eğilmeden, başı dik onurlu durabilen…
Tüm mazlumların yanında olan, küresel dünyanın ikiyüzlülüğüne, çifte standardına hayır diye haykırabilen inançlı, yerli ve milli nesillere ihtiyacımız var!
Böyle bir nesli, Kuran ve Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v) öngördüğü İslam’ı; başta devlet okullarımızda olmak üzere, Diyanet teşkilatımızla, devlet gözetimi ve denetiminde olan ‘hakiki cemaatlerle’ yetiştirebiliriz.
Geçmişte, gençlerimizin İslam’ı doğru bir biçimde öğrenebilmesinin önüne geçildiği için merdiven altı olarak adlandırılan ‘dini müesseseler’, ‘tarikat ve cemaatler’ türedi. Bunu gözden kaçırmamalıyız!
Burada şunu hemen ifade etmek istiyorum. Olumsuz olarak nitelendirdiğim birçok tarikat ve cemaatin yanında işini doğru yapan ve İslam’ın doğru anlaşılması ve öğrenilmesinde yararlı olanlarında var olduğunu ifade etmeliyim. Ancak benim burada ifade etmeye çalıştığım ‘cemaatler’, ‘Hizmet hareketi ‘olarak ortaya çıkan ama zamanla FETÖ terör örgütüne dönüşen cinayet şebekesi gibi oluşumlardır.
40 yıl önce ‘altın nesil’ yetiştirmek ‘gayesiyle’ kurulan (kurdurulan) ‘Hizmet Hareketi’ bugün milletine düşman olması üzerinde çokça düşünülmesi gerekmektedir.
‘Altın nesil’ yetiştirmiş olmakla övündükleri insanlar; bugün milletine kurşun sıkacak, üzerlerinden tanklarla geçecek kadar vicdandan uzaklaşmış olmaları manidardır.
Karıncayı incitmez denilen güruh, ülkenin Cumhurbaşkanını katledecek, Büyük Millet Meclisi’ni bombalayacak kadar gözü dönmüş vahşiler haline nasıl geldiğini sorgulamamız gerek.
Fethullah Gülen bir Siyonizm projesidir. İslâm’ın tahrif edilmesi düşünülmekteydi. ‘Yeni İslâm’ projesini ve dinler arası diyalog safsatasını hayata geçirmek için de en kullanışlı araç; içinde ‘din, ahlak, maneviyat, himmet, hizmet’ gibi inançlı insanları etkileyebilecek argümanlara ihtiyaç duyulmaktaydı.
40 yılı aşkın süre, ağlayarak ve salya-sümük içinde gerçekleştirdiği vaazlarıyla; sorgulamama ve körü körüne itaat kültürünün de bir sonucu olarak yüzbinlerce gencimizi etkisi altına aldı. Öyle ki, Hristiyan ve Yahudileri Cennete gönderen tahrifatlarının tezini dahi kabul ettirebildi.
Yıllarca toplumu ‘ İslam’i Cemaat’ olarak kandıran, anne-babayı evladına, evladını anne-babaya düşman ederek birçok aileyi parçalayan ve 15 Temmuz’da ‘altın nesli ’ ‘katil nesil’ haline dönüştüren, yüz binlerce gencin geleceğini karartan ihanet şebekesinin ülkeye yaşattığı bu travmanın sorumluları; gençlerimizin dinini serbestçe öğrenmelerine engel olanlar. Diğer bir değişle; bu ülkede milli ve manevi değerlere sahip, sorgulayıcı ve eleştirel bakabilen gençlik yetişmesin diye kültür emperyalizme çanak tutanların ta kendileridir.
“Ne aradığını bilmeyen ne bulduğunu anlayamaz.” Onun için de hedefimiz belli olmalı. Sıfırdan yetiştirmek durumunda olduğumuz yeni neslimizi bu hedef doğrultuda yetiştirmeliyiz.
Hedef olarak gençlerimizin önüne 2023’ü, Büyük Türkiye’yi, Süper Güç Türkiye’yi koymalıyız!
Sıfırdan yetiştirmek durumunda olduğumuz yeni neslimiz öyle bir nesil olmalı ki; sadece kendi toplumu için değil, tüm dünya toplumları için umut olmalı!
Umutlu yarınlara…
Selam ve dua ile
MEHME ZENGİN