SÖMÜRGECİ ÇAĞDAŞLIK
Çağdaşlaşma adı altında geçmişten günümüze süregelen sömürgecilik akımının öncüleri her daim batı milletleri olmuştur. Demokratik, laiklik kavramlarıyla siyasi, ekonomik, toplumsal dengesizliklerin sağlanılması çabası sarf edildiği öngörülerek dünyanın bir ucundaki milletlerin iç işlerine karışmayı adet edinenlerin gayesi kendi refahlarını yükseltecek yerüstü ve yeraltı kaynaklarıdır. Küresel sivil toplum kuruluşlarını evvelden öne sürerek güven tazeleyerek orta ve uzun ölçekli projelerini sahaya sürerler. Tarihte şahit olduğumuz kadarıyla misyonerlik faaliyetlerini gizliden sürdürerek iç hiyerarşisini kurarak var olan sisteme başkaldırılabinirliğini keşf ederler.
Bir millet kurtuluş savaşını ya kaybeder ya kazanır gibi sanılsa da muhalif devletlerinin yeniden iç ve dış sorunlar çıkartabileceğini bilerek teyakkuzu arifane uslübunu gözetmelidir. Bazı Araştırmacıların tarihte var olanlarını abarttığınıda göze alırsak eğer şu an yaşananların tesadüf olmadığını söylemek abest olmaz.Tarihsel süreçleri sahih ve doğru kaynaklardan el verdiğince öğrenebilme imkanına yeni yeni sahip olunduğunuda bilsek de vesayet odaklarının bunların elimize geçmemesi için savaş verdiğinide bilmeliyiz. Tarihte kayıp oryantalistlerin gün yüzüne çıkartılarak kaynaklarıyla beraber ele alınıp genişçe liyakata özümsenmişlerce toplumlara yüz yüze anlatılmasıyla bilinçlendirilmesine gidilmelidir.
Tarihsel olarak bakıldığında Anadolu ve Mezopotamya coğrafyalarında 1100 yıldır hattaki daha da gerisi olabilme ihtimaliyle Türklerin varlığı bilindiği halde ilgisi olmayanlarca sahiplenilmesi akıl almadığı gibi yalan iddialarla halen devamının sağlanılması abesttir. Dünya üzerinde sayısız şer odaklı misyoner faaliyetleri idame ettirerek insanlık tarihinin en eski sorunları ekonomik, siyasal, askeri, sosyal çözümsüzlükleri öne sürerek devletleri iç savaşa sokarak refah ve özgürlükgetirmeyi vaad ederlerken asli kan ve gözyaşı olduğunun zamanla acı şekilde öğrenildiği dünya da halen anlayamayanların olduğunu bilmek çok ıstırap vermektedir.
Toplumsal çalkantıların olmadığı bir millet olmadığı gibi bunların üstesinden ne şekilde gelebileceğini bilmeyenlerce yönetilmesi elbet sonu hüsran olacak senaryolarla son bulur. Diyebiliriz ki eğitim ve liyakat olmazsa olmazlardandır. Coğrafyalarda yaşanan toplumsal olası problemler siyasi ve sosyal çözümlemelerle başa çıkılabilmesi ancak liyakata bağlıdır. Dış odaklarca önerilen çözümlerin bir zaman sonrasında patlak vereceği göz önüne alınacağı bilinerek toplumların kendi içinde çözümlemeleri daha uygundur. Çünkü her toplumun kendi ananeleri, örf, adet ve alışkanlıkları farklılık getirdiği gibi var olan yönetim şeklinde de değişmektedir.
Hep merak etmişimdir. Sömürgeci, emperyalist ruhlara sahiplere itfahen ‘’Bu kadar insanın ölümüne sebep olduktan sonra geceleri nasıl uyuyabiliyorsunuz?. Neden bu dünyadan bu kadar nefret ediyorsunuz?.’’ diye sormak istemişimdir. Bunu zamanımızda cesaret bularak soranların başına ne geldiğine şahit hep beraber olmaktayız elbet lakin aynı kimlikten aynı kandan olanlarında bunlara alet olmasına gönlüm razı olamıyor…
Araştırmacı Yazar-Tarihçi
Volkan Yaşar BERBER